BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon'un girişimi çerçevesinde tarihte ilk defa düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi geçtiğimiz günlerde İstanbul'da gerçekleştirildi.
Bu zirvenin yapılması hazırlıkları uzun süredir devam ediyor.
2013 yılında BM Genel sekreteri Ban Ki-moon, zirvenin İstanbul’da yapılacağını duyurmuştu.
Bu toplantılara BM üyesi 48 ülke katıldı.
Zirve, BM üyesi ülkelerden resmi heyetlerin yanı sıra uluslararası ve bölgesel örgüt yetkilileri, parlamenterler, sivil toplum mensupları, akademisyenler, medya mensupları, özel sektör, gençlik ve krizden etkilenen kesimleri de kapsayan çok paydaşlı bir nitelik taşıdı.
Zirvenin Amacı şöyle açıklandı; “Zirve, ister doğal afet kaynaklı, ister silahlı çatışmaların sonucu olsun, insan acılarının İkinci Dünya Savaşından bu yana en yüksek düzeye ulaştığı bir dönemde düzenlenmektedir. 60 milyon insan çatışmalar ve şiddet nedeniyle yerlerinden edilirken, her yıl 218 milyon insan doğal afetlerden dolayı mağdur olmakta ve bu afetlerin dünya ekonomisine maliyeti 300 milyar Doları aşmaktadır.
Günümüzde insani yardıma muhtaç insanların sayısı hızla artarken, insani yardım sistemi de daha etkin müdahale yöntemleri geliştirme ve mevcut kaynakları en verimli şekilde kullanma mecburiyetiyle karşı karşıya bulunmaktadır.
Zirve, bu şartlar çerçevesinde, ilgili tüm paydaşların katkılarıyla mevcut küresel insani sistemin karşılaştığı sınamalara yönelik çözüm önerileri geliştirilmesini, ayrıca insani yardım çabalarının geleceğine ilişkin bir gündem oluşturulmasını amaçlamaktadır.”
Bu zirve böylesine önemli bir gündemle yapıldı.
Toplantılar sonunda bir bildiri yayımlandı.
Amacı ‘İnsan Hukuku’ olan ve ilk kez düzenlenen Dünya İnsani Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Türkiye, zirve sonrası çatışma bölgelerinde uluslararası insani hukukun uygulanması çağrısında bulunan ve 48 ülkenin katıldığı bildiriye imza vermedi.
Türkiye’nin sonuç bildirisine imza atmaması sürpriz oldu. Bu durum zirveye katılan ülkeler arasında şok etkisi yarattı. Türkiye bildiriye imza atmamakla 48 ülkeyi karşısına aldı.
Türkiye’nin imza vermediği bildiride, uluslararası toplumun en önemli gündeminin çatışma bölgelerindeki sivillerin korunması olması gerektiği belirtilip ülkelere ve çatışan silahlı gruplara uluslararası insani hukuka uyarak sivillerin korunmasını sağlama mesuliyetleri hatırlatıldı.
Çatışma bölgelerinde sivillerle silahlı taraflar arasında kesin bir ayrım yapılması gerektiği kaydedilen metinde, sivillere doğrudan saldırıların uluslararası hukuk ilkelerinde kesinlikle yasaklanmış olduğu hatırlatıldı. Metinde bu nedenle çatışan tüm gruplara sadece siviller değil, hastaneler, kültürel mekanlar, koruma altındaki bölgeler gibi yerlere saldırmama çağrısı yapıldı. Tüm ülkelerden de konvansiyonel silahların ticareti konusunda dahil oldukları uluslararası hukuk ilkeleri doğrultusunda hareket etmeleri istendi.
Türkiye’nin imzalamaktan kaçındığı metindeki dikkat çekici bir çağrı da Birleşmiş milletler ve uluslararası yardım örgütlerinin çatışma bölgelerine girmesi için gerekli koşulların sağlanması yönünde oldu. Devletlere, insani yardımlara tarafsızlık ilkesinde yaklaşması ve çatışma bölgesindeki herkesin sağlık hizmeti alabilmesi yönünde çağrı yapıldı.
Bunun için BM ve insani yardım personellerinin çatışma bölgelerine ‘engelleme olmaksızın’ girmeleri için izin verilmesi, güvenliklerinin sağlanması, personel ve ekipmanlarına zarar verilmemesi istendi.
48 ülkenin imzacı olduğu bildirideki bu vurgu akıllara kısa süre önce Birleşmiş Milletler’in (BM) aylarca ‘abluka’da kalan Şırnak’ın Cizre ilçesinde olup bitenlere ilişkin bağımsız bir soruşturma açılması yönünde Türkiye’ye yaptığı çağrıyı getirdi.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Zeyd Raad el Hüseyin, Cenevre’de yazılı açıklama yaparak, kendilerine Cizre’de yürütülen operasyonlara ilişkin çok sayıda hak ihlali ihbarı ulaştığını, içlerindeki en endişe verici iddianınsa bodrumlarda 100 kişinin öldürülmesi olduğunu belirtmiş, Türkiye’den bağımsız soruşturmaya izin vermesini istemişti. Dışişleri Bakanlığı, bölgeye uluslararası kurumların heyet göndermesi önünde bir engel olmadığını savunmuştu.
Türkiye’nin bildiriye imza atmaması tepkiyi de beraberinde getirdi.
HDP MYK’dan yapılan açıklamada, şu ifadeler kullanıldı; “Uluslararası yükümlülüklere aykırı davranan bir siyasi iktidarın, yaptıklarını engelleyecek bir metne imza atması elbette söz konusu olamaz.
Ya da Suriye'de Lazkiye vilayetinin Cable ve Tartus kentlerinde, hastane ve otogarda, Ahrar'ul Şam ve IŞİD tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırılarda 100'den fazla sivil kişinin hayatını kaybetmesini lanetlemeyen bir siyasi iktidarın böyle bir metne imza atması beklenemez.
BM İnsani Zirvesi’nin, en temel insan haklarının, yaşam ve barış hakkının, düşünce ve ifade etme özgürlüğü hakkının çiğnendiği bir ülkede yapılması zaten yanlıştı. Bu yanlış bariz bir şekilde sonuç metninin Türkiye tarafından imzalanmaması ile ortaya çıkmıştır.”
Türkiye’nin bildiriye imza atmaması zirveye katılan ülke liderlerinde kuşkular yarattı. Bu durum Türkiye ve sınırında yaşananlar ile ilgili saklanan şeyler olduğu şeklinde yorumlanıyor.