Yeni çıkarılan yasayla artık suç işleyen askerlerin yargılanması Başbakan ve bakanların iznine tabi tutulacak.
Tasarının ana çerçevesine göre, izin mekanizması görevli personelin rütbesine göre çalışacak. Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarının soruşturulması Başbakan'ın iznine bağlanacak.
Bir süre önce basına yansıyan resmi bir yazıda, özellikle bölgedeki illerde operasyonlara katılan askerlere korkmamaları gerektiği ve yargı önüne çıkmayacakları’ şeklinde telkinlerde bulunulduğu iddia edilmişti.
Şimdi bu yasa bu iddiaları doğrular nitelikte.
Herhangi bir ilçedeki ‘operasyon’da görev yapan asker ya da kamu personelinin soruşturulması için ise kaymakam izni gerekecek. Tasarıyla Türk Ceza Kanunu'nun hapis cezasının ertelenmesine ilişkin hükümleri, askeri suçlar için de uygulanacak. Benzer bir yasal koruma daha önceden yasada yapılan değişiklikle, MİT yetkililerine tanınmıştı. Tasarıyla ayrıca ‘Can ve mal güvenliği’nin sağlanabilmesi ya da belirli kişilerin yakalanmasına yönelik olarak komutanın yazılı emriyle konutlara girebilecek. Birlik komutanının kararı 24 saat içinde hakim onayına sunulacak. Tasarıyı değerlendiren hukukçular ise tasarının Anayasa'ya aykırılıkları olduğu ve cezaya kalkan olarak kullanılacağı görüşünde.
Avukat Volkan Gültekin, tasarı ile askere direk arama yetkisi verildiğini ve bunun Anayasa'nın 20'nci maddesine aykırı olduğunu belirterek, “Anayasa'nın 20'nci maddesi arama için hakim kararı gerektirir, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de adli aramlar da Cumhuriyet Savcısı'ndan yazılı emir, önleme aramalarında ise mülki amirden yazılı emir gerektirir. Bu emir 24 saat içerisinde hakime denetlenmek zorundadır. Dolayısıyla arama bir hakim kararıdır” dedi. Anayasa değişmeden böyle bir düzenlemenin getirilmesinin Anayasa'ya aykırı olduğunu ve iptal edilmesi gerektiğini dile getiren Gültekin, “Ayrıca olağanüstü hal ilan etmesi lazım. Ancak bu hallerde, Anayasa 10 ve sonrası ve maddelerinde belirtiyor ve yine 'Hakkın özüne ve ruhuna dokunmadan kısıtlanabilir', olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik gibi hallerde kısıtlama mümkün olabiliyor Anayasa'nın öngördüğü kural dışında. Bunlarında geçici sürede olması lazım” diye konuştu.
Bu düzenleme ile cezaya bir kalkan getirildiğini söyleyen Gültekin, “Zaten yargılanmaları izne bağlı, böyle bir düzenleme getirmelerine gerek yok. 4483 sayılı yasamız var zaten. 'Memurların yargılanması hakkında izin' prosedürü düzenleyen kanunumuz derki, 'amirinin iznine bağlıdır' yargılanabilmesi. İlçelerde kaymakam, illerde vali gibi. 4483 sayılı yasa da şu vardı, işkence, kötü muamele, zor kullanmada sınırın aşılması gibi suçlarda izin gerekmiyordu. Önceki mevzuatta sadece eksiklik bu. Belki bundan kaynaklı getirmiş olabilirler” dedi.
Yaşam hakkı ihlallerinde, bir yaşam hakkı söz konusu ise böyle durumlarda iznin işletilmemesi gerektiğini vurgulayan Gültekin, “Getirecekleri sistem Anayasa'ya aykırı olur, AİHM kararlarına, AYM kararlarına aykırı olur. Çünkü gerek AYM, gerekse AİHM yaşam hakkı ihlallerine neden olan durumlarda, işkence gibi, kötü muamele gibi, yerel mahkemelerde, ilk derece mahkemeleri önünde tartışılmamış bir konuyu tartışma konusu yapabiliyor. Bu durumlarda resen tartışma yapabiliyor. Dolayısıyla mutlak haklar kısıtlanamaz, yaşam hakkı gibi. Yaşam hakkını da kısıtlayan eylemlere ilişkin yapılan yargılamalarda izin prosedürü de aynı prosedüre tabidir. Yani bir kısıtlama olmaması lazım. Onun için 4483 sayılı yasada izin getirilmedi işkence, kötü muamele, zor kullanmada sınırın aşılması gibi suçlara” ifadesinde bulundu.
Gültekin, Anayasa'ya aykırı kanunlaştırmanın yapılamayacağını belirterek, “Eğer bunları da kapsıyorsa Anasaya'ya aykırıdır. Ama bizde kanunlar yapıldıktan sonra Anayasa'ya uygunluğu denetlenebiliyor. Böyle bir durumda mahkemelerin, ya da muhalefet partilerinin önüne işlem geldiğinde ancak Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurusu ile denetletebilir bu yasa. Öyle yasalarımız çok şu anda. Güvenlik yasa tasarısı 2015 yılında geçti ama şimdi uygulanıyor Anayasa'ya aykırı şekilde. Denetletmediği için uygulanmasının önünde engel yok. Toplantı gösteri yürüyüşleri kanunu, 2001 yılında Anayasa değişti, BM'nin ikiz sözleşmelerine uygun halde Anayasa dizayn edildi, modern bir hal aldı. Ondan önce düzenlenmiş olan Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu değiştirilip, uygun hale getirilmedi. Hukuka aykırı. Yine Polis Vazife Selahiyet Kanunu'da da benzeri çok düzenleme var. Ama uygulanabiliyor. Çünkü sistemimiz müsait” diye konuştu.
Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Nuray Özdoğan ise yasa tasarısının şimdiye kadar uygulanan cezasızlık politikasına yasal bir kılıf bulunması anlamı taşıdığını söyledi. Özdoğan tasarıyı, “Cezasızlık yönündeki politikayı yasallaştırma anlamı taşır. Özelikle savaş suçlarında işkence, kötü muamele, insanlığa karşı suçlarda güvenlik görevlisine bir koruma zırhı getirdiğinizde bunlara maruz kalan kişilere dair devletin kurması gereken güvenlik şemsiyesini tümden ortadan kaldırıyorsunuz. Aslında niyet şu: Savaş suçu işlemiş ya da hala savaş suçu işleyebilecek veya o ortamı oluşturabilecek durumlar için önlem alıyorsunuz. Her türlü suçu ceza kapsamı dışında bırakılacaktır” şeklinde yorumladı.
Hukukçular bu yasaya yönelik eleştirilerde bulunuyor. Aslında bu yasa bir nevi cesaret kazandıracaktır. Eğer kolluk güçleri bir suç işleyecekse neden soruşturulması Başbakan veya bakanın iznine bağlansın?