Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. Kıymetli okurlar, sizler için sosyal medya üzerinde Ünsaldı Köyü (Dırşane) Cami imam hatipi sayın Musab SEZGİN hocamıza şöyle üç mühim soru sorduk. Hocamıza sorduğumuz soruları yazı köşemize taşıdık.
Soru 1 : Stokçuluk caiz mi?
Soru 2: Stokçuluk hangi mallarda cereyan eder?
Soru 3: Dinen devlet başkanı veya yetkili merciler fiyatlara mudahala etme yetkisine sahip mi?
Cevaplar: Stokçuluk arapçada ( الاحتكار) ihtikâr terimi ile ifade edilir. Sözlükte “hakkını yemek, kötü davranmak; kıtlaştırmak, tedavülden çekmek, istiflemek, tekeline almak” anlamlarındaki hakr kökünden türeyen ihtikâr, malı çok pahalı olması için biriktirip bekletmek ve hapsetmek mânasına gelmektedir.
Cumhure göre : Stokçuluk diğer adıyla karaborsacık haramdır. Hatta ibni Hacer elheytemi stokculuğu büyük günahlardan saymıştır. Stokçuluk hakkında her ne kadar Kur'anda açık nas yoksa da haksız yoldan kazanç sağlamayı yasaklayan ayetler mevcuttur. Al-Baqara 188 ayet : "Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin" ayeti ve buna benzer ayetler mevcuttur. Hatta hac süresinin 25' inci ayetinde geçen kim de orada (Mekke) zulmederek haktan sapmak isterse, biz ona elem dolu bir azaptan tattıracağız. Bazı mufessirler burdaki zulümden maksad Mekke hareminde yapılan stokçuluk olduğunu beyan etmişlerdir. İhtikârın haram olduğuna dair çok sayıda hadis zikir edilmiştir. Bu konuda rivayet edilen hadislerden : İbni Macehin rivayet ettiği: Stokçuluk yapan kişi mel'undur.
Yine diğer bir hadiste : Kim kırk gece stokçuluk yaparsa kesinlikle Allah 'tan beri olur. Allah' ta ondan beri olur.
Başka bir hadiste : Resulullah (sav) gıdayı stoklamayı yasaklamıştır.
Diğer bir rivayette Resulullah (sav) buyurmuşlardır: Kim stokçuluk yaparsa o kişi hatakardır.
Başka bir hadiste imam Ömerin (r. d. a) Resulullah (sav) den işittiği : Kim muslümanlara karşı stokçuluk yaparsa bu şahıs ölmeden önce ya cüzam hastalığı yada iflasla muptela olacağını buyurmuşlardır.
Bu saydığım rivayetlere benzer başka hadislerde mevcuttur. Stokçuluk, kişiyi, insanî, İslâmî duygulardan alıkoyar. Ahlâk meziyet, gibi yüksek sıfatlardan sahibini mahrum eder. Cemiyetin huzur ve sükûnunu temelinden sarsar. Yerine göre, yuvaların yıkılmasına, ocakların sönmesine sebep olacak fiil ve hareketlerin işlenmesini zorlayabilir. Ahlâkın bozulmasına, şeref ve itibarın kırılmasına da yol açabilir. Zaman göstermiştir ki, ihtikâr, istifçilik ve karaborsacılığın hüküm sürdüğü memleketlerde akıl ve hayâle gelmedik felâketler zuhur etmiş, o memleketin millet ve hükümeti bu yüzden büyük zarar ve İktisâdi sıkıntılara giriftar olmuştur.
İhtikâr: Bir taraftan da zulümdür. Şahsî menfaat için, insanları ıztırap ve sıkıntı içinde kıvrandırmaktır. Halbuki, insanlara zulüm ve eziyette bulunmak günahtır. Din ve İnsanlık için bir lekedir. Muslüman kişi dürüst ve ahlaklı olmalıdır. Geçmiş asırlarda ki gibi bulunduğumuz asırdada en çok ihtiyaç duyduğumuz şey dürüstlük ve ahlaktır. Malesef gittikçe insanlar arasında ahlaksızlık yaygınlaşıyor. Kürtçede bir söz vardır: (Rasti malağo barkırye çoye jıvan welatan)
Yani dürüstlük evini toplayıp göç etmiş bu diyarlardan.
Stokçuluk hangi mallarda cereyan eder sorusuna gelince : Bu konuda islam alimleri farklı içtihadlara gitmişlerdir.
Birinci görüş : İmam Ebu Hanife, imam Muhammed, Hanbeli mezhebi ve Şafi mezhebi: stokçuluk sadece kut olan (temel gıda) gıdalarda yasaklanmıştır. Buğday, un, bulgur pirinç, mercimek fasulye ve benzeri temel gıdalar.
Şafi mezhebinde imam Gazali ve ubab sahibi kut olana gıdalara ilaveten temel gıda ile beraber tüketilen (et, yağ, zeytin, reçel ve benzeri) yiyeceklerdede stokçuluğun haram olduğunu beyan etmişlerdir. Hatta meyvelerde dahi stokçuluğun cereyan ettiğini ifade etmişlerdir.
İkinci görüş : İnsanların ihtiyaç duyduğu, stokçuluğundan zarar gördükleri bütün temel gıdalarda , temel gıda ile tüketilen bütün yiyecekler, elbise ve diğer eşyaların tümünde cereyan ettiğidir. Bu görüş maliki mezhebi ve imam Ebu yusuf'un görüşüdür.
Üçüncü görüş: Stokçuluğun kut (temel gıda) ve giyimlerde cereyan ettiğidir.
Cumhure göre : Stokçuluğun şartı kendi ürettiği maldan değilde satın olarak elde ettiği mal olması lazım.
Hatta şafi mezhebinde buna ilaveten : Yasak stokculuğa girmesi için Pahalılık zamanında malı almış olması lazım. Fakat satın alıpta aldığı fiyatla Satma niyeti varsa o zaman sıkıntı yok.
Yada satmak için değilde kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu ailesi için almışsa o zaman yine sıkıntı yok.
Fakat bazı mâlikîler ve imam Ebu Yusuf' tan nakil edilmiş ki : stokçulukta asıl olan insanlara zarar verecek şekilde malı kendi yanında hapsedip piyasaya sürmemektir. İster kendi ürettiği ürün olsun ister satın almış olsun ister başka bir memleketten getirmiş olsun. Kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu ailesinin ihtiyacı mikdarı dışında insanlara zarar verirse bu stokçuluk caiz değildir.
Üçüncü sorunun cevabı ise : Devlet tarafından fiyat belirleme yada belli bir sınır belirleme yetkisi meselesi : Buna fıkıh 'ta tes'ir veya narh terimi kullanıyorlar. Ucuzluk, bolluk zamanında fiyatlara mudahala etme belli bir fiyat' a zorlama caiz değildir. Zira satıcı ve alıcının serbest iradesine ters düşen fiyat sınırlaması tarafların rızasını zedeleyebilir. Ayrıca İslâm hukuku özel mülkiyeti, dolayısıyla satıcının kendi malı üzerindeki tasarruf hürriyetini tanır; halbuki narh diğer adıyla tes'ir şahsî mülkte kısıtlama özelliği taşır. İslâm hukuku kâr oranlarını sınırlandırmamış, genelde serbest rekabet esasları içinde oluşan piyasa fiyatlarını âdil saymıştır.
Bu konuda Nisa süresinin 29 ayeti "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helâk etmeyin. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir." Hadiste de Resulullah (sav) gönül rızası olmadan müslümanın malı helal değildir buyurmuşlardır.
Kıtlık ve yokluk döneminde ise : İslam uleması insanların hayatlarını koruma amacayla devletin ittifakla fiyatlara mudahala yetkisini olduğunu hatta devlet başkanının üzerinde müdahalenin vacip olduğudur.
Fiyatların pahalılaştığı fakat kıtlık, yokluk durumu söz konusu olmadığı durumlarda ise : Şafi mezhebinde kuvvetli görüşe göre fiyatlara mudahala etme yetkisi olmadığıdır. Buna delil olarakta Hz. Peygamber, 8. yılın (629) başlarında Medine’de yaşanan gıda maddeleri sıkıntısı sebebiyle aşırı artan fiyatları sınırlaması yönündeki talebi satıcılara haksızlık olacağı gerekçesiyle geri çevirmiştir. (İbn Mâce, “Ticârât”, 27; Ebû Dâvûd, “Büyûʿ”, 49; Tirmizî, “Büyûʿ”, 73;
Fakat maliki mezhebinde hatta şafi mezhebinde diğer görüşe göre Hanbeli ulemalarındanda ibni kayyım halkın meslahatını göz önünde bulundurarak istişare neticesinde fiyatlara bir sınır getirilebilir. Taki piyasalar düzene sokulana kadar.
Yukarıdaki hadiside şu şekilde yorumluyorlar: Fiyat sınırlamasına ihtiyaç duyulmadığı için Resulullah(sav) tes'ir yapmamıştır.
Hanefi mezhebinde muhtar görüşe göre : Fahiş fiyatla değerinin bir misli ve üzeri bir fiyatla gıda satan kişilere devlet tarafından mudahala edilebilir.
Devlet mudahale ettiğinde ve devletin emrine uymayan esnaf şafi fıkıh kitaplarında geçiyor ki tazir cezasıyla cezalandırılır.