Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla. İbn Ömer (r.a) ömrü boyunca Allah Resul’ünün her bir sözünü emir telakki etmiştir. Örneğin Mescid-i Nebevi'ye gelen kadınların sayısı artınca Hz. Peygamber (s.a.s) "Şu kapıyı kadınlar için ayırsak!" buyurmuş ve işaret ettiği kapı o günden sonra kadınlara tahsis edilmiştir. İbn Ömer, mescitte kimse olmasa, oradan geçen bir kadın yoksa dahi Resulüllah'ın o sözüne istinaden kadınlar hiç kullanmamış, o kapının önünden bile geçmemiştir. Bu bağlamda oğlu Bilal ile arasında yaşanan şu hadise onun Peygamber efendimizin sözünü nasıl buyruk kabul ettiğini açıkça gözler önüne sermektedir: Bilal'in eşi bir gün, kayınpederi İbn Ömer'in yanına gelerek Bilal'in çok iyi bir insan olmasına rağmen fazla kıskanç olduğu, bu yüzden namaz kılmak üzere mescide gitmesi için kendisine izin vermediği konusunda eşini şikayet etmiştir. Bunun üzerine İbn Ömer (r.a) derhal yanına çağırdığı oğlu Bilal'e şu cümleleri sarf etmiştir: "Bak evladım! Biz, bir ara kadınlarımızın mescide gitmesine müsaade etmeyince Resulüllah, Allah'ın hanım kullarını asla mescidlerden alıkoymamamız hususunda bizi uyarmıştı. Sen de eşine bu konuda mani olma!" Bilal'in verdiği "Ama babacığım" şeklindeki karşılığına öfkelenen İbn Ömer, tepkisini şu ifadelerle dile getirmişti: "Bak evladım! Ben sana Allah Resul’ünün söylediği sözü naklediyorum. Sen kalkmış bana 'ama' diyerek mukabelede bulunuyorsun. Resulüllah'ın buyruğuna 'ama' şeklinde karşılık veren biri benim oğlum olamaz." İbn Ömer, o günden sonra oğlu Bilal'in yüzüne bakmamış, onunla konuşmamıştır.
İnfak etme hususunda oldukça hassas olan İbn Ömer (r.a.) hoşuna giden ne varsa derhal onu infak ederdi. Öyle ki en meşhur öğrencisi olan Nafi bu konuda şu ifadeleri dile getirir: "Biz onun bir şeyden çok hoşlanmasını asla istemezdik. Zira neyi sevse derhal infak ederdi." Sahabenin sayılı zenginleri arasında olmasına rağmen servetini, birikmesine fırsat vermeden ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı. Cömertliği, ikram etmeyi seven yapısıyla fakir, yetim ve kimsesizleri ile yakından ilgilenir, sofrasında daima bir yetim ya da fakir bulundururdu. (ibnü'l-cevzi, sıfatü's-safve, 206). Yakınlığının avantajından ziyadesiyle istifade ettiği Hz. Peygamber zaman zaman sadece ona hitaben tavsiyelerde bulunurdu. Bunlardan biri omzundan tutarak söylediği şu sözlerdir: "Ey Abdullah! Dünyada kendini garip bir yolcu kabul et! Kendini kabirdekilerden biri say! Ey Ömer'in oğlu @ Ahirette ne dinar, ne de dirhem vardır. Orada yalnızca iyilik ve kötülüğün karşılığı vardır. O gün, elbisesini gururla çeken kimselerin yüzüne Allah bakmaz." Sabahın işini akşama; akşamınkini de sabaha bırakma! Sağlıklıyken hastalığın için hazırlık yap! Yaşadığın sürece ölüm sonrası için çalış! Çünkü Abdullah, yarın öyle bir an gelecek ki adını dahi hatırlamayacaksın!" (Tirmizi Zühd,19,)
Son nefesine kadar ilimle meşgul olduğu uzun ve bereketli bir ömür yaşayan İbn Ömer, hicretin 73. yılında bir suikast sonucunda şehit edilmiştir. Bu suikast, adalet adına halkın gözü önünde cesurca yaptığı ikazlarıyla öfkelendirdiği dönemin Valisi Haccac b. Yusuf tarafından tasarlanmıştır. Buna göre hac esnasında, silah taşımanın yasak olduğu Mina'da yaşanan izdihamda, Haccac'ın muhafızının ucu zehirli olan hançerini ya da mızrağını ayağına düşürdüğü Abdullah b. Ömer (r.a.) ağır yaralanmış, bir süre sonra da rahmet-i Rahman'a kavuşmuştur. Naaşı, Zû Tuva civarındaki "Fah" denilen bölgede muhacirlerin bulunduğu kabristana defnedilmiştir.
Dua da buluşmak dileğiyle Allah'a emanet olun.