İkinci bölümümüzde Batı Trakya Türklerinin tarihiyle devam ediyoruz. Batı Trakya, 1912'de yapılan Balkan Savaşları sırasında bazı ülkeler tarafından işgal edilmiş ve zulme uğramıştır. Bulgarlar ve Yunanlılar işgal edenler arasındadır. II. Balkan Savaşı sonucunda Bükreş Antlaşması imzalanarak, Batı Trakya'nın bir kısmı Bulgar Devleti’ne bırakılırken; Yunan tarafı bu bölgenin teslimi konusunda olabildiğince sorunlar çıkarmış hatta Batı Trakya sorununa Osmanlı Devleti'ni de karıştırmak istemiştir.
Batı Trakya'nın Bulgarlar tarafından işgal edilmesinden sonra bölge Rumlarını Bulgaristan'ın zulmünden ve kötü idaresinden koruma isteği ve son zamanlarda hayli toprak kaybetmiş olan Osmanlı Devleti’ni de bölge sorununa karıştırarak Batı Trakya’yı Türklerden daha kolay alabileceğini umması Yunanlıların politik tutumlarını yansıtır. II. Balkan savaşında Bulgaristan'ın içine düştüğü güç durumdan yararlanan Osmanlı Devleti, 23 Temmuz 1913'te Edirne'yi geri almış ve Meriç nehrine kadar olan topraklarını kurtarmıştır. Ancak Meriç nehrinin batısında kalan toprakların büyük bir oranını Batı Trakya'daki Türk nüfusunun geleceği Bab-ı Ali yönetimince üzerinde düşünülmeye değer bir konu olmuştur.
II. Balkan Savaşı sırasında Osmanlı Devleti'nin savaşa katılmasını istemiyorlardı. Batılı Devletler, Edirne'nin kurtarılışından sonra Osmanlı yönetiminden Meriç nehrinin batısına geçilmeyeceğine dair garanti almışlardır. Ordumuz bu kuralı hiçe sayarak Edirne'nin kurtarılışının hemen sonrasında 3000 kişilik bir akıncı müfrezesiyle Bulgaristan topraklarına girmiş, Habibçe, Harmanlı ve Hasköy'de akınlar gerçekleştirmiştir. Ancak nabız yoklama amacı taşıyan bu akınlar sonucu müfreze tahmin edilen tepkiyi görmüş ve Bulgaristan'ın Rusya ve Batının önde gelen devletlerine yaptığı baskı neticesinde Edirne'ye geri çekilmek zorunda kalmıştır. 'Edirne Fatihi' olarak da bilinen Yarbay Enver’e 3000 kişilik müfreze içerisinden 16 subay ve 100 erden oluşan 116 kişilik bir çete kurmuş ve Eşref Kuşçubaşı'nın emrine verdiği bu birliği talimatıyla Edirne'den Ortaköy üzerine göndermiştir. Birlik Ortaköy'e geldiğinde Papazköy civarında 1200 kişilik Bulgar Domuzciyef çetesi tarafından katledilen 400 Türk'ün cesetleriyle karşılaşmıştı. Bunun üzerine Eşref Bey Bulgar katilleri bulup cezalandırmak için Koşukavak üzerine yürümeye karar vermiş ve 16 Ağustos 1913'te Koşukavak'taki çarpışmada Bulgar çetesinden 83 er, Domuzciyef'le birlikte 5 subay ve 6 kaptan tutsak edilmiş, geri kalan ise dağıtılmış veya yok edilmişti. Müfreze Koşukavak'ta milli bir tabur kurmuş, Kamber Ağa isimli bir kişiyi hükümet reisi olarak tayin etmiş ve burada durmayarak Mestanlı üzerine yürümüştür. 18 Ağustos 1913'te Mestanlı muharebesiz olarak ele geçirilmiş ve ertesi gün kısa bir çarpışma neticesinde Kırcali de alınmıştı. Burada 600 kişilik milli bir tabur meydana getirilmiş; Mestanlı ve Kırcali'ye de birer hükümet reisi tayin edilmiştir. Sonuçta bu üç kazada da asayiş sağlanmış ve kazaların idaresi sadece Eşref Bey'in müfrezesine bağlanmıştır. Bütün bu gelişmeler İstanbul yönetimince hiç de hoş karşılanmamıştı ve birliğe daha fazla ileri gitmemesi emri verilmişti. Bunun üzerine Eşref Kuşçubaşı bağlı bulunduğu Enver Bey'le bizzat irtibata geçmiş ve Batı Trakya'nın tümünün işgalini içeren bir talimat almıştı. Ayrıca Enver Bey, bir grup subay ve askeri daha bölgeye takviye etmişti. Bu gönderilen birlik içerisinde sonradan Teşkilat-ı Mahsusa'nın reisliğini ve I. Dünya savaşında da Irak cephesi komutanlığını da yapacak olan Süleyman Askeri Bey de bulunmaktaydı. Böylece Batı Trakya'daki mücadele dönemi ayrı bir döneme girmiş oluyordu. Sağlanan bu taze güçle birlikte ‘yeniden fetih’ çalışmalarına devam edildi. 31 Ağustos 1913’te Gümülcine, 1 Eylül 1913’te ise İskeçe yeniden Türk’ün diyarıydı. Yapılan bütün bu çarpışmalar sonucunda Dedeağaç haricinde (o zaman Yunanlıların kontrolündedir) Batı Trakya işgal edilmiş ve Meriç boyları Bulgar unsurlardan arındırılmıştı.
Hepimiz biliyoruz ki tarihin her safhasında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları zulme uğruyor, belirli ülkeler tarafından işgal ediliyor ve çeşitli oyunlarla insanlarımız üzerinde oyunlar oynanıyor. Tek amaç dünya üzerinde değerli olan memleketimizin yerleri ve insanlarını ekonomik olarak bağımlı kılmak ve güçsüz düşürmektir. Batı Trakya coğrafyasında olduğu gibi halk zaman zaman sürgün edilmiş asimile edilmeye çalışılmış ama başarı elde edilmemiştir. Kültürlerimizin de aynı olduğu Batı Trakya Türkleri, zaman içinde pek çok zorluk yaşasalar da, kimliklerinden ödün vermemişlerdir.
* Devam edecek