İnsanlar hayatının her safhasında yaşamaya, değer yargılarıyla yaşarlar. Bu değer yargıları, kimi zaman güzel, kimi zaman da kötü sonuçlar oluşturur. Hayat zerresindeki bütün birikimleri, ortaya tecrübeyi çıkartır.
İnsan olmak, insani değer taşımak ya da insancıl olmak büyük fedakarlıklar ister. Bu şekildeki fedakarlıklar ise her insana nasip bir olgu değildir.
Biz insanlar olarak çok sabırsız davranır ve bu şekilde hareket ederiz. Bazen ne yaptığımızı bilmeden davranışlarımızı kontrol etmeden yol alırız, ama şunu da unutmamak gerekir ki çok yufka yürekliyizdir aslında. Küçük bir kediye, ya da köpeğe acırız yeri geldiğinde. Ama bir o kadar da acımasızdır. İsraftan kaçınmaz, hor kullanmayı yeri geldiğinde sever, bazı davranışlarımızda insanlığın dışına çıkarız. Vurur, kırar döker hatta kalp kırarız.
Bunca savaş, bunca yıkım…
Peki biz insanlar…
Evet neredeyiz biz insanlar…
Hani söyleriz ya biz insanlar diye. İçimizdeki insani davranışımızı nerede bıraktık. Yaşamadan, yaşamaktan mı yorulduk. Nerede o güzel hayallerimiz. Nerede o güzel gülücüklerimiz, sevgiyle kucaklamalarımız.
Heeey beni duyan var mı? İnsan gibi insan olanlar. Hayır hayır insan gibi değil. Gibi olmaz, insan olanlar. Hayatımız boyunca her ne yapıyorsak hepimiz birlikte yapmıyor muyuz? İyilik ve ya kötülüğü birlikte seçmiyor muyuz?
Reva mıdır ki biz bize bu kadar zulüm ederiz. Dünyanın kaynadığı şu dönemler de hayatların değerli olduğunu anlamaz mıyız. Beyhude gelip viran mı gezeriz. Kılıcı keskin kınından çıkartıp boğaz keser olmuşuz.
Hayat meyve sebze midir ki pazarda satılsın.
Aslında satılsa da almasını bilemeyiz ya her neyse. Bir insan vahşi olamamalı ve birbirlerine güven duymalıdır.
Hayat basit bir durum değildir. Zehir eden de kendisidir, bal eden de. İnsanoğlu davranışları ve hayatlarında yaptıkları ölçüsünde yol alma durumları şekillenir.