Yediğimiz yiyeceklerimizin çoğunda katkı maddesi bulunmaktadır. Gıdalarımızda katkı maddelerinin olması, sağlığımızı büyük oranda tehlikeye düşürür.
Yediğimiz sebzelerimiz, kuru gıdalarımız, etlerimiz veya içtiğimiz içeceklerimizin çoğu, maalesef organik üretilmemektedir. Bazı gıdaların içerisine katkı maddesi katılarak özellikleri değiştirilmektedir. Kimilerine tatlandırıcı, kimilerine de gıda boyası katılmaktadır.
Peki GDO nedir?
GDO'nun anlamı, genetiği değiştirilmiş ürün demektir. Yani günümüzde genetik mühendisliğinin, yiyeceklerimizin organizmalarında, çeşitli teknikleri kullanarak yaptığı müdahalelerle, yetiştirilen gıdasal ürünlerde, kalıtımsal değişikliğe uğratmasıdır. Gıdaların gerçek özelliğinin kaybedilmesi ya da değiştirilmesi demektir.
Tabi ki bu tanım GDO'nun bilimsel açıklamasıdır. Burada çok fazla bilimsel ayrıntıya girmek istemiyorum. Bildiğimiz bir gerçek var ki, bizim yediğimiz pek çok yiyeceklerde GDO'nun bulunmasıdır. Yiyeceklerimizin GDO'lu olması, bizim sağlığımızı büyük oranda tehdit altına almaktadır. Sağlıklı yaşayabilmemizi de engellemektedir. Ne yazık ki yediğimiz ekmek de dahi GDO’nun bulunması büyük tehlike arz etmektedir.
Eskiden pek çok ürünümüzü tarlalarımızda ekerek elde ederdik. Yiyeceklerimizin çok azını, manav ya da pazardan satın alırdık. Çünkü her şeyi tarlalarımız da ekerdik. Soğan, patates, pirinç, bulgur, hatta ve hatta unumuzu dahi kendi tarlalarımıza ektiğimiz buğdaylardan elde ederdik.
Peki ne oldu da Türkiye bu hale geldi?
Ülkemiz üretimden tüketime nasıl geçti?
Bizlerin ve diğer insanların tarlaları kendi memleketlerinde boş dururken, hepimiz şehre göç ettik ve şehirdeki yaşam kültürüne uyum sağlamaya çalıştık. Bu da bizim için eksi, yani olumsuz bir durum oluşturdu.
Üretimden tüketime geçerek, organik beslenmeden uzaklaştık. Oysa ki vücudumuzun organik beslenmeye ihtiyacı var.
Apartmanlardaki saksılarda maydanoz, roka, yeşil soğan gibi sebzeler yetiştirmeye başladık. Yüksek binalarda oturarak topraktan uzaklaşıp betonlaşmayla yüz yüze kaldığımız için, tarımdan uzaklaştık ve tarım yapamaz hale geldik. Böylece bize sunulan hazır gıdalara mecbur kaldık.
Madalyonun öteki yüzüne baktığımızda da, memleketimizde bulunan tarlalarımız çoraklaşmış ve ağaçlarımız kurumuş. Kendi memleketimize sahip çıkıyor muyuz sorusunu gerçekten kendimize sormamız gerekiyor. Ekonomik zayıflıklardan dolayı, köyden kente göç edenlerin sayısı çok fazla. Böylece göçlerin çoğalmasıyla birlikte, şehirlere göç eden insanlar, üretimden tüketime geçerek tarlalarda üretilen organik gıdalar yerine hazır yiyecekleri yemek durumunda kaldılar.
Tarlalarımızda üretim olmuş olsaydı, hazır yiyeceklere rağbet olmayacaktı.