Radikallerle her daim mesafemi korumuşumdur. Karşısındakine hayat hakkı tanımayan, kendi doğrularının dışında bir gerçeklik olamaz diyen dini veya sol hareketler bu yüzden kapsama alanımın dışındadır. Bunun gibi aşırı milliyetçiler de, mesleki anlamda faşistlerde, hatta çılgınca futbol taraftarı olanları da bu kapsamda değerlendirebilirim. Bu tarz bireyler öylesine inanmışlardırlar ki, yere göğe sığdıramadıkları düşünceleri/idolleri "mantıksal bir çelişki tarafından felç edildiğinde belalı ve vahşi enerjilerini bir anda yitirir", boşluğa düşer ve sonrasında da uğruna öldükleri o şeyden ölümüne nefret etmeye başlarlar.
Ama bundan daha kötüsünü size söyleyeyim mi? Bir menfaat, makam-mevki uğruna bir fikre, düşünceye bağlananı görmek. Böyleleri taparcasına bir fikir savunurlar ve menfaatlerine ulaştıklarında da ana-avrat aynı fikre veryansın ederler. İnsan müsveddeleri bu olsa gerek.
* * *
Bir yerde mi okumuştum, bilemedim şimdi; "Hayatıma dönüp baktığımda iyi bir şeyden mahrum edildiğimi düşündüğüm her seferinde aslında daha iyi şeylere yönlendirilmiş olduğumu fark ettim." Bu sizde de böyle oldu mu? İş ile ilgili bir durum yaşamıştım. Bir süre bocaladım ama hayatımın en güzel iş yaşamına merhaba dedim. Gezdim durdum ama bana göre hayatımın en iyi kısmetiyle şereflendirildim. Yıllarca emek verdiğim bir kişi ile aramız limoniydi ve bir süre görüşmedik. Sonrasında bu kişinin yapmış olduğu hataları daha iyi görmeye başladım ve yol verdim. Yerine yepyeni, içi insan sevgisi ile dolu bir dünya arkadaş edindim. Bunda illa ki kaderin büyük bir payı var ancak bireysel tercihlerimizin de bir miktar etki ettiğini de söylemem gerek. Şahsen geleceğe yönelik bir iyimserlik, yarının bu günden çok daha verimli olacağına dair bir inancım hep olmuştur. Belki de bu yüzdendir ki kaybettiğim şeylerden çok daha değerlilerine sahip olmuşumdur.
* * *
Hani derler ya, "bir engereğe avucunuzdan yemek yemeyi öğretebilirsiniz ama ısırma arzusunu içinden söküp alamazsınız" hakikatten de öyle. Kişi yedisinde neyse yetmişinde de öyle oluyor. Mert değil, delikanlı hiç değil. Anlayış, feraset, insaniyet yanından geçmemiş. Hadi gel sen bu adamın değiştiğine, değişebileceğine inan. Adam bir zamanlar anasının sağdığı sütü ve yumurtaları ev-ev dolaştırıp satarken şimdi olmuş küçük bir burjuva. Olabilir diyebilirsiniz ama adam hala bırçi yani aç. Paraya aç, mala aç, insanlığa aç. Kürtçe bir laf vardır; Zik tijji, çav bırçi. Yani midesi dolu ama gözü aç diye. İşte bu adamda belki hayatı boyunca çalışmazsa kendisine ve torunlarına dahi yetecek mal yapmasına rağmen ne zekat veriyor, ne hayır-hasenat. Allah bilir ya, vergi de kaçırıyordur. Esnaflar dükkan kapatmadan önce bir Z raporu alırlar ya, bu sonradan görmelerinde aylık ve yıllık Z raporlarını almak gerekiyor. Gerçi öldüğümüzde hepimizin Z raporunu alacak ve bakacaklar yapıp ettiklerimize. Ama en azından ne geçmişi inkar ederiz ne de mal içinde yüzerken fakirler gibi mahrum bırakırız.
* * *
Bazı konularda muhafazakar davranmak lazım kanımca. Mesela isim konusunda. Ne Müslümanlıktan ne de Kürtlükten veya Araplık, Türklükten eser barındırmayan isimlere ne demeli? Adamın ismi çok güzel, eşinin ismi çok hoş ama çocuklarına verdikleri isimler ne o öyle? Affedersiniz ama bir zamanlar travesti ve telekız isimleri çok duyulurdu ya, bu isimlerin de onlardan bir farkı yok. Hatta birçoğu televizyonda izledikleri dizi kahramanlarının veya mankenlerin isimlerini çocuklarına veriyor. Halbuki bu isimleri o ünlüler kimlikte taşımıyor. Sahne isimleri öyle. Mesela Cüneyt Arkın'ın gerçek ismi Fahrettin Cüreklibatur. Kimisi de kendisinin ve eşinin ilk hecelerinden öyle garip garip isimler uyduruyorlar ve bunu çocuklarına veriyorlar. Dinimizce isim verilmesi basit gibi görünse de çok önemli bir konudur. Manasının güzel olması lazım. Öyle gelişi güzel isim verilmez ki.
Bununla ilgili bir başka konu ise televizyonlarda moda olan kelimeleri de sakız gibi kullana kullana cılkını çıkartmak diyelim. Mesela dönemin gözde laflarını kabak tadı verinceye kadar üst üste kullanmak. Bir kaç örnek vermek gerekirse; Atara atar, gidere gider. Ben şok. Hacı. Heşteg. Nasıl okumak gerek....
İsimler konusunda gereken hassasiyeti göstermiyor, binlerce yıllık geleneklerimizden bir çırpıda uzaklaşırken, ne idüğü belirsiz dönemin gözde laflarını kabak tadı verinceye kadar üst üste kullanıyoruz. Allah rızası için orta bir noktayı bulamıyoruz...