KISA KISA DEVAM…

BATMAN ÜNİVERSİTESİ SİNEMA TELEVİZYON BÖLÜMÜ
Batman Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü öğrencileri katıldıkları birçok yarışmada ödüller kazanıyor. Ulusal ve Uluslararası kısa film, belgesel, sinema vs. birçok dalda derece elde eden gençler gelecek adına umut veriyor. Sinema Televizyon bölümü sadece genç öğrencilerin değil, devletin birçok kurumunda profesyonel idareci ve eğitimcilerinin de markajında. Büyük özveriyle hem işlerini ve hem de sinema okulunun derslerini senkronize eden bu kişilerden bazıları şimdiden ödülleri almakta, kimisi Ortadoğu ve kimisi ise Amerika Birleşik Devletleri ile dirsek temasında. Hollywood ile görüşen de var, Avrupa'ya kısa filmlerini gönderende. İleriki dönemlerde bu gençlerden bazılarının çok ünlü yönetmenler olması olası gözüküyor. Allah zihin açıklığı versin.
TRT BELGESEL: EN TEHLİKELİ OKUL YOLLARI
TRT Belgeselde çok güzel konular işleniyor. Düşünüyorum da keşke 20-30 sene öncesinde de bu tür yayınlar olsaydı. Reha Muhtar gibi şahsiyetlerin “acı var mı acı” replikleriyle dolu saçma sapan programlara maruz bırakılmışız. TRT Belgeselde “En Tehlikeli Okul Yolları” adında bir program var. Aman Allah’ım o nasıl bir okul yoludur öyle? Bildiğin komando eğitimi alan savaşçıların ancak üstesinden gelebileceği engebelerle dolu bir okul yolu. Yok valla ölüm yolu. 3 saat gidiş, 3 saat dönüş. Teleferik yok, zincire asılarak uçurumu geçmeye çalışan bir baba ve iki yavrusu. Birde bizdeki çocuklara bakın, 13 çeşit kahvaltıyı beğenmezler. Servisleri kapıdan alır, mızmızlanırlar. Ayakkabıları her mevsim için ayrı ve rengarenk. Keşke güvenebileceğimiz uluslararası kuruluşlar olsaydı da bu Güney Amerika Bolivyalı çocuklara yardım edebilseydik. Sadece burası da değil, aynı zaman da Moğolların ve Vietnamlıların yaşadıkları yerleri de konu ediniyorlar. Bu programı Milli Eğitim çocuklarımıza derste izletecek ve diyecek ki farkına varın nasıl bir nimet içinde olduğunuzu.
SONRADAN GÖRME ÇAKMA ESNAF/ SANAYİCİ…
Organize Sanayi Bölgesi veya Batman’ın çeşitli yerlerinde işyeri sahibi olmuş, Sanayi ve Ticaret Odasına da kaydını yaptırmış ama hazım konusunda sorun yaşayan bazı zevatlar Batman’da kendilerini dev aynasında hissediyor. Vali veya Belediye başkanıyla (şu an ikisi de bir) görüşebilme imkanına sahip ve dahası Milletvekilleri ve Bakanlarla da zaman zaman bir araya gelebilme ayrıcalığına sahip bu kişiler İstanbul gibi bir yerde değil bu muhteremlerle, bir okul müdüründen randevu bile koparamazlar. Ama devlet kırsal kalkınmayı sağlayacak, bölgesel farklılıkları minimize edecek diye her türlü maddi-manevi desteği sağladığı bu kişilerin bazı uygulamaları ve ticari gelecekleri pekte parlak görünmemekte, dahası en ufak bir ekonomik dalgalanmada kur fiyatlarından etkilenmekte ve tarih olabilmekteler. Kader der geçebiliriz ama dediğim gibi Batman’a gelen iş adamları lütfen bu şehrin size sağladığı imkanları fazla da abartıp bir şey sanmayın kendinizi. Sıkıysa İstanbul’da yada Ankara’da Vali, Belediye Başkanı, Milletvekili, Bakan yada Ak Parti İl Başkanı ile aynı gün içinde randevu alın da görelim. Sizin havanız, afra tafranız ancak nüfusu İstanbul’un bir ilçesi kadar olan Batman’da geçer, eee canım sizde tadını çıkarın….
Hemen yazmazsak alınganlık oluşur; işini severek yapan, çalışanının hakkını sonuna kadar ödeyen, maddi anlamda yükseldikçe kendinden zayıflara boynunu büken, vergisini ödediği gibi malının zekatını da veren baba işadamlarımız, Allah sizden razı olsun ebeden, iyi ki varsınız.
DAĞ FARE DOĞURDU DEDİRTEN YAZILAR….
Yaygın, yerel ve hatta uluslararası medya da öyle köşe veya haber başlığı atılıyor ki diyorsun tamam, işte budur. Sonra içeriğine bakıyorsun, ulan Allah belanı vermesin emi, diyorsun. Resmen dağ fare doğurdu. Arkadaş, yazılarının okunur olması ve okunma rakamlarının artması için ne diye etik olmayan yöntemler kullanıyorsun, yazık ediyorsun, hem kendine ki değerini düşürmüş oluyorsun ve hem de okura ki yazıya harcadığı vakte yazık ediyorsun. Ama asıl kötülüğü kendine ediyorsun. Çünkü zamanla okunurluğun ve ciddiyetin azalıyor, değersiz bir insan haline geliyorsun. Bu tarz köşe yazarlığı yapan kişilerin sanırım köşe başlığı ile de olsa gündemde isminin olması ve paylaştığı sosyal medyada linkin tıklanmasıyla gazete numaratörünün bir üst levele geçmesi de yeterli oluyor kendilerine göre. Ama dediğim gibi cafcaflı bir başlık, içeriğinin boş olmasından ötürü maalesef sifonun çekilmesiyle foseptik çukuruna giden b.. gibi yok olup gidiyor zihinlerden...Haberin olsun
KOZMİK TAKVİME GÖRE BİZ NEYİZ?
Big Bang de denilen Büyük Patlama günümüzden 13,5 ile 15 milyar yıl öncesinde gerçekleşmiş. Dünya ise yaklaşık 5 milyar yıl önce oluşmaya başlamış ve ilk canlılar 2-3 milyar yıl önce hayat bulmuş. Sonrasında tek kıta iken kıtalara ayrılmışız. Dinazorlar gelmiş 150 milyon yıl önce ve 60 milyon yıl önce de yok olmuş. 200 milyon yıl önce Arkaik Sapiensler yani insanımsılar var iken Homo Sapiens olan bizler ise 50-60 bin yıl önce var olmuşuz. Bu son kısım Bilim ile Din arasında bir tezat oluşturuyor. Zira klasik din söyleminde evrim yoktur. Neoklasik din söyleminde ise bazı bilim ve ilim insanları evrim vardır diyor. Geçelim bunları. Asıl gerçek şu ki hepimiz kozmik takvime göre saniyelik ömürlere sahibiz. Düşünsenize milyarlarca yıl önce oluşan bir sistem ve milyonlarca yılda oluşan hava, su, atmosfer ve tüm canlıların birlikte yaşadığı ekosistem. Bu devasa zaman döngülerinin içinde bizim yaşadığımız hayat saniyelik bir ömür gibi bir şey. Ne kavgalar, ne dövüşler yapıyoruz bu kısacık hayat içinde. Sanki milyonlarca, milyarlarca bir ömür sürecekmişiz gibi. Halbuki bu kozmik zaman diliminde bizim yaşadığımız hayat ancak bir göz açıp kapaması kadar bir şey. Kimse gücenmesin ama bu saniyelik ömrü de maalesef para için satmışız. Kimse para değerli demesin, sistemin kölesi olarak doğduk ve kimse özgürüm demesin (Bu son kısım sosyal medyadaki bir kişiden izin alınarak yazılmıştır)