~~Yıllardır bu gazetede aralıklı olarak yazıyorum.
Burada yazmayalı uzun zaman oldu.
Sansürün kaldırılmasının üzerinden bilmem kaç yıl geçmiş.
Sansür sadece devlet kurumunun yaptığı/yapacağı sansür olarak algılanıyor.
Oysa ki bu toplumun bireylerinin ve kurumlarının tamamına yakını sansürcü.
Birbirimizin fikirlerine tahammül edemediğimizden yerimizde sayıyoruz ve sorunlarımız orta yerde duruyor.
Neden yazmadığımı sorduklarında sadece susmakla yetindim.
Gazete yönetimi kimi yazıları yazmamamı rica etti.
İstediklerimi istediğim gibi yazamayacaksam yarım yamalak yazmak yerine hiç yazmamayı tercih ettim.
Bir yazı yazacaksam birilerine dokunacak, başka bir yazı yazacaksam başka birilerine dokunacak, daha başka bir yazı yazacaksam başka birilerine dokunacak. O birileri de bunları yazdığım için gazeteye baskı yapacak, gazete de yazmamam için bana rica edecek.
E peki o zaman ben bu işten ne anladım?
Madem ki istediklerimi yazamayacaksam o zaman niye yazayım?
Neyse, uzun bir aradan sonra yine yazmaya başlıyorum.
Her toplumda kronik muhalifler vardır. Kronik muhalifleri ikiye ayırıyorum:
-Vicdanlı kronik muhalifler: Kendilerince her doğru olana doğru, her yanlış olana da yanlış derler. Doğrunun ve yanlışın kimden geldiği onlar için önemli değildir.
Bu toplumda böyle insanların sayısı çok azdır.
Kendimle birlikte Hasan Argünağa abiyi de bu sınıfta değerlendiriyorum. Ancak kendisiyle anlaşamadığımız bir durum var: Kendisi hiçbir partiye oy vermez ben ise çok ısrar edilip sandığa götürüldüğümde hiç kimsenin gönlü kalmasın diye tüm partilere oy veririm.
-Vicdansız kronik muhalifler: Kendilerinden olanı tek doğru, asla ve asla taviz verilemez doğru olarak kabul ederler. Kendilerinden olmayanı ise küçük düşürmek için her türlü yanlışlığı yaparlar, yeri geldiğinde iftira edip karalarlar. Gözleri dönmüştür, başka bir şey göremezler. Maalesef bu toplumun çoğunluğu böyledir.
Bundan sonra yazılarımı haftada bir bu köşede okuyabilirsiniz.
Hoş bulduk!