Başaran, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verdiği teklifte şunları belirtti; “Türkiye’de nefret suçu ve nefret söylemi çok yaygındır. Nefret suçu ve söylemi ile etkin bir mücadele söz konusu değildir. Bunun en önemli nedenlerinden biri doğrudan kolluk güçleri başta olmak üzere devlet görevlilerinin bizzat nefret suçu işlediği ya da nefret suçuna ortak olduğu pek çok örnek olayın olmasıdır. Devlet görevlileri tarafından geliştirilen nefret söylemi ve işlenen nefret suçlarının birçoğunun cezasız bırakılmasıdır. Türkiye’de nefret suçlarına ilişkin veriler sağlıklı değildir. Çünkü düzenli bir kayıt sistemi bulunmamaktadır. Bu nedenle de ulusal ve uluslararası raporlara nefret söylemi ve nefret suçlarına ilişkin gerçek rakamlar yansımamaktadır. Türkiye’de özellikle 2014 ve 2015’de nefret suçları ve nefret söylemi açısından oldukça ciddi ihlal vakaları yaşanmıştır. Nefret suçları ile ilgili genel tabloda büyük bir iyileşme yaşanmamış, ayrımcılık ve dışlanmaya en yaygın biçimde uğrayan toplumsal kesimler nefret suçlarının da mağduru olmaya devam etmiştir. Kürtler, göçmenler, mülteciler, en çok nefret suçları dolayısı ile saldırıya uğrayan gruplar olmuştur. Ayrıca özel olarak mültecilere yönelik nefret suçlarında ciddi bir artış olmuştur. 2014 ve 2015 yıllarında gerçekleştirilen tüm seçimlerde de siyaset dilinde nefret söyleminin yaygınlaştığı görülmektedir. Farklı mezhep, inanç ya da yaşama biçimlerinin hedef gösterildiği kamplaştırıcı mesajlara sıkça tanık olunmuştur. Anayasanın 10’ncu Maddesi herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğunu belirtmektedir. Demokratik bir toplumda olması gereken farklı olan saygı, diyalog ve hoşgörü kültürüne zarar veren bu tür eylemlerin cezasız kalması toplumsal gerginliklerin artmasına ve toplumsal güvenliğin bozulmasına da yol açmaktadır. Nefret suçlarına karşın etkin bir mücadele bu suçların sosyal olarak kabul edilmediğinin göstergesi olarak ceza kanunlarında yaptırıma bağlanması etkin ve etkili bir soruşturma ve kovuşturmanı yapılması ile mümkün olabilecektir. Nefret suçlarında mağdurla aynı özelliklere sahip toplumsal grup da korkutulur ve onlara gözdağı verilir. Hedeflenen grubun diğer üyeleri sadece gelecekteki yeni saldırılar riskini değil sanki saldırının mağduru kendileriymiş gibi hissederler. Eğer hedef alınan grup tarihsel olarak ayrımcılığın mağduruysa bu etkiler katlanır.”