Hasankeyf katliamına karşı da en büyük sözü kadınların söylediğini dile getiren Ata, “Biz ilk ezilen sınıf olarak değerlendiriyoruz kadını. Her türlü toplumsal değişim dönüşüm politikasında ki bunun içerisinde zaman zaman katliam soykırım politikaları ve savaş politikaları da var. En çok etkilenen olarak kadını ortaya koyuyoruz ama bu etkilenme düzeyi hep mağduriyetle anılıyor. Hasankeyf başta olmak üzere birçok toplumsal değişim dönüşüm süreci için merkezinde yıkım politikaları da olsa esasında kadının direnişiyle ön plana çıkarılması gerektiğine inanıyorum. Bugün Hasankeyf'te yıllardır yürüttüğümüz bir mücadele var ama kadınların özde taraf oldukları bir süreç de söz konusudur. Kadınların söylediği sözler var. Kadınların ortaya koymuş olduğu bir irade var. Hasankeyf'in katliamına karşı bir duruş var. Bu konuda en büyük sözü kadınlar söylüyor” diye konuştu.
'60 BİN İNSAN GÖÇ EDECEK'
Kadınların yıllardır 8 Martlarda Hasankeyf'i söylediklerini söyleyen Ata, “Ama buna karşı kulağını tıkayan bir güç var. Ilısu Barajı 200'ün üzerinde yerleşim yerini sular altında bırakacak bir proje. Yerleşim yeri demek yaşam demek, hayat demek, bir sosyal ilişki ağı demektir. O 200 yerleşim yerinde 60 binin üzerinde insanın göç etmesi demektir. Göç yollarına düşen halkın yıllardır Türkiye'de nasıl bir süreç yaşadığı gözler önündedir” dedi.
Baraj politikalarıyla insanların geçmişlerinin elinden alınmaya çalışıldığını vurgulayan Ata, şöyle devam etti; “Orada yaşayan evini terk etmeyen halka dokunduk ve şunu gördük, bu ülkenin yasaları ve hukuku var ama bu hukuk sadece vatandaşa yok. Hasankeyfli halkın bir çivi çakılmasına dahi izin verilmiyor ama bir barajla suyun altında bırakılıyor. Bir çivi çaktığınızda yargı önüne çıkabiliyorsunuz ama bir barajla sular altında bırakabiliyorsunuz. Ama hukuk devleti dediğimiz bu ülkede hukuk sadece vatandaşı bağlamaz. Aynı zamanda devletin de uymak zorunda olduğu hukuk çerçevesini ortaya koyar.” Haber merkezi