Bu operasyonun iktidarın muhalefete yönelik başlattığı sindirme operasyonu olduğunu ifade erden Yaşar, “Demokrasinin gerçek manada işleyebilmesi tüm yurttaşların eşit hak ve özgürlüklere sahip olması ile sağlanabilir. Çoğulcu ve katılımcı demokrasi, hiçbir yurttaşın ırkı, dini, dili, mezhebi, etnik kökeni, cinsiyeti nedeniyle ayrımcılığa uğramadığı, toplumun dezavantajlı kesimlerinin devlet eliyle güçlendirildiği bir toplumsal sistem ile mümkündür. Ak Parti'nin uzun iktidar dönemi içerisinde güçler ayrılığını yok etmesi, hukuk devletinin altını oyması, demokrasinin olmazsa olmazı olan kurumları yürütmeye bağlı işlevsiz araçlar haline getirmesi aşama aşama oldu. Nihayetinde varmak istedikleri otoriter tek adam rejimini tesis edebilmek için neredeyse sınırsız bir yürütme gücünü hedefliyorlardı; buna erişmede engel teşkil edebilecek her alanı, özgül ağırlığı olan her kurum ve mecrayı zapturapt altına almak Ak Parti ve Erdoğan iktidarının en temel stratejisi oldu. Bu noktada 2002'den bugüne aşama aşama kontrol altına alınan dört önemli alana daha yakından bakmak gerekiyor. Demokratik bir hukuk devletinin tüm kurumlarını dağıtmak suretiyle yürütmenin kontrol altına aldığı bu dört alan; yargı, medya, iş dünyası ve akademidir. Ve bu alanların her birinin kontrol altına alınması, bir diğerinin kontrol altına alınmasına yardım etmiş, bu kontrol ağı farklı veçhelerde eş zamanlı bir şekilde örülmüştür” dedi.