Dil’in bir iletişim aracı olmaktan çok daha fazla şeyi ifade ettiği belirtilen açıklamada, şöyle denildi; “Her dil, o dili konuşan toplumun tarihinin ve kültürünün taşıyıcısıdır. Bireyin anadili dünya ile ilk iletişim kurma sürecinde edinip öğrenmeye başladığı ve dolayısıyla kimliğinin, kişiliğinin, duygusal ve zihinsel gelişiminin ayrılmaz bir parçasıdır. Dil hakkı, yaşam hakkı kutsaldır. Hiç kimsenin bir başkasının dilini yasaklamaya hakkı bulunmamaktadır. Ancak günümüzde pek çok dil yok olma/edilme tehlikesiyle karşı karşıya bulmaktadır. Modern yaşamın doğal akışı içinde kullanılmaktan vazgeçilen o dili kullanan toplum fertlerinin azalmasıyla, artık kullanan kalmadığı için kendiliğinden yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan dillerin yanı sıra bir de konuşuldukları ülkelerin devletlerince yasaklandığı için gelişmesi engellenen bu nedenle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunan diller bulunmaktadır. Yeryüzüne insanlığın ortak kültürel zenginliğinin birer parçası olan dilleri tehlikeli gören egemen ülkelerin yasakçı zihniyeti nedeniyle Yok edilmek durumu ile karşı karşıya olan dillerden biride Kürtçedir. Türkiye’de de cumhuriyetle birlikte benimsenen kapitalist sanayileşme politikalarının bütün alanlarda tekçiliğin dayatılmasının beraberinde getirdiğini, hiyerarşi ve asimilasyonun adım adım yol aldığı, birçok dil gibi Kürtçenin de yok edilme politikalarından nasibini aldığını söyleyebiliriz. İlkokuldan üniversiteye kadar anadilde eğitim istiyoruz. Bu talep Eğitim Sen’in tüzüğünde de yazılıdır. Kürt çocukları için, 4+4+4 eğitim sistemi ile getirilen 1 saatlik seçmeli Kürtçe dersi Kürt vatandaşların taleplerini karşılamaktan uzak olsa bile, bu bile Kürt çocuklarına reva görülmektedir. Bu süreçte Herkes Yüz yüze Eğitim mi? Uzaktan Eğitim mi? Diye tartışırken, Kürt Çocukları ve Kürt Halkı de ‘Ana Dilde Eğitim’ talebini daha güçlü dillendirmektedir.”