Akel, konuya ilişkin şunları söyledi; “Halk kendi kararıyla, kendi yaşamını organize etmek ve kendi kimliğiyle, kendi özgür düşüncesiyle yaşamını sürdürmek istiyor. Öz yönetim de aslında demokrasinin kendisidir. Demokrasiyi kelime anlamında tanımladığımız zaman aslında halkın kendi yönetime sistemidir. O açıdan halkın öz yönetimi ile yan yana koyduğumuz zaman halkın kendini yönetme rejimi olarak tanımlayabiliriz. Özellikle Suruç Katliamı'ndan sonra Kürdistan’da büyük bir savaş başlatıldı. Devletin yıllarca güvenlikçi politikalarla, zor aygıtı üzerinden halka dönük savaş aygıtı devreye konuldu. O açıdan halk, refleksini gösterdi. Halk derinleştirilen savaşa karşı, çatışmalı sürece karşı bir refleks geliştirdi, tepkisini ortaya koydu; ben kendi yaşamımı, kendi öz gücümle var edeceğim çünkü devletin mekanizmaları, kurumları beni zor üzerinden beni yönetmeye çalışıyor' dedi. Bugün AKP ve yönetenler açısından düşünüldüğünde kendi iktidarları üzerinden hukuk diye tanımladığımız Türkiye Cumhuriyeti sistemine dönük de boşluklar oluşturulmaya, halka dönük tehditler oluşturulmaya devam ediliyor. Bütün bunlara karşı halkın kendi refleksini ortaya koyması aslında bu konuda olması gereken bir şeydir.
'YERELİN İRDESİNE MERKEZDEN MÜDAHALE VAR'
Yerel yönetimler, ülkemizde özerk görünen, yerelin iradesi olarak tanımlanan bir mekanizmadır. Ama ne yazık ki öyle değildir. Halen merkezi çıkartılan yasalarla yereli yönetmeye çalışıyorlar. Düşünün yerel bir meclis var, Belediye Meclisleri, İl Genel Meclisleri ve yerelde seçilen eş başkanlar var. Evet, demokratik anlamda sandıklar kuruluyor, halk kendi meclislerini, kendi eş başkanlarını seçiyor. Ama diğer gün seçilen meclis üyeleri ve eş başkanları her gün merkezden çıkartılan yasalarla yönetilmeye çalışılıyor. Bu bile başlı başına yerelin iradesine merkezden müdahale anlamına geliyor. AB Yerel Yönetim Şartnamesinde yerel kaynakların yerel halkın ihtiyaçlarında kullanması gerektiği belirtiliyor. Yerel ihtiyaçların yerel tarafından tespit edilecek hizmete dönüştürmesi lazımdır. Yerel kaynakların kullanımına ilişkin eskiden beri halkın temel taleplerinden bir tanesidir. Çeşitli dönemlerde, ‘toprağımızı, suyumuzu, enerjimizi komünleştirelim’ adı altında çeşitli çalıştaylar gerçekleştirildi. Daha ekolojik politikalar geliştirmeye dönük halkın tartışmaları var. Özellikle coğrafyamızda savaşın yarattığı sonuçlar bugün en fazla etkilenen şehirlerimizin başında gelen Batman’dır. Belki de Batman’da en büyük zenginliği ifade eden dünya ekonomisi açısından ele aldığında petrolün çıkartılması, yer altından devasa bir madenin çıkartılması anlamında Batman çok önemli bir şehirdir. Ancak bunun ekonomik yansıması bu şehre olmuyor. Biz yerel yönetimler de, halk da bu petrolün çıkartılış aşamasında en büyük zararı görendir. Ama ekonomik olarak bu petrol diğer batı illerine aktarılmaktadır. Bunun da bilinçli bir politika olduğunu düşünüyoruz. Deyim yerindeyse yoksulluğu kadere dönüştüren bir coğrafyadır burası. Devletin politikalarıyla bölgemiz yoksullaştırılarak adeta açlıkla mücadele eden bir halkla karşı karşıyayız. O açıdan Özerklik Şartı diyoruz; o açıdan yerel kaynakların yerel halka açılmasını istiyoruz” dedi. Haber merkezi