Artroskopi, eklemi ilgilendiren hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılan minimal bir cerrahi yöntem olduğunu belirten Başer, “Artro (eklem) ve skopi (bakmak-incelemek) kelimelerinin birleştirilmesi ile oluşan “artroskopi”, eklemlerin içine “skop” denilen bir mercek sistemi ve ışık kaynağı ile bakılarak, tanı ve tedavi uygulanması işlemidir. Skop’un ucuna kamera takılarak, görüntü bir televizyon ekranına aktarılıp, görüntüler daha büyük ve net olarak görülebilir. Ayrıca kayıt yapılıp, fotoğraf çekilebilir. Önceleri sadece diz eklemine uygulanan artroskopik girişimler, teknolojik gelişmelerin artmasıyla omuz, ayak bileği, el bileği, dirsek ve kalça eklemine de uygulanmaya başlanmıştır. Artroskopik cerrahi, çok küçük kesilerden yapıldığı için, normal dokulara en az zarar veren yöntemdir. Özel bir yaş grubu ve hasta grubu yoktur. Uygun tanı ve tedavi imkanı olan her hastaya uygulanabilir. Ancak artroskopik tedavilerin bir sınırı vardır. Açık cerrahiye göre birçok üstünlüğü olan artroskopik cerrahi gerektiği zaman yerini açık cerrahiye bırakmalıdır. Artroskopi için genellikle 2 veya 3 adet 1 cm’den küçük insizyonlar yeterlidir. Açık cerrahide eklemin rahat görülebilmesi için çok daha büyük kesiler gerekir. Kesi büyüdükçe yara iyileşmesi için gereken süre uzamakta, hastanın fizik tedavi sürecini zorlaştırmakta ve hastanede kalma süresini uzatmaktadır. Ayrıca büyük kesi, iltihap riskini de artırmaktadır. Artroskopinin dezavantajı, bazı eklemlerin anatomik yapısından dolayı belirli lezyonların tedavisinde yetersiz kalmasıdır. Günümüzde hastaların hastanede kalma süresini kısaltma ve erken işe dönüş ihtiyacı söz konusudur. Artroskopik tedaviler, bu ihtiyaca en iyi cevap veren yöntem olarak kolaylık sağlamaktadır. Teknolojideki yenilikler, zaman içinde ulaşamadığımız bölgelere de ulaşmamızı sağlayacaktır” diye konuştu.