Başaran, verdiği önergede şunları belirtti; “Demokratik toplumlarda ihtiyaç duyulan en temel değerin, etkin bir muhalefet olduğu evrensel bir gerçektir. Elzem bir eylem olan yargılamanın da ihtiyaç duyduğu temel unsur muhalefetin savunmasıdır. Öne sürülene karşı oluşturulan savunma, hakkaniyetli ve tarafsız adalete ulaşmak için vazgeçilmezdir. Bu nedenle, savunma hakkının engellendiği süreç, hiçbir suretle adil yargılanma olarak tanımlanamaz. Savunma hakkının en temel ve göz ardı edilemeyecek parçasını avukatlar oluşturmaktadır. Avukatlık Kanunu 1. maddesinde avukatı ‘yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder’ şeklinde tanımlamasına rağmen, 2016 yılında ilan elden Olağanüstü Hal ve devamında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnameler ile avukatların müvekkilleri ile görüşmelerine kısıtlamalar getirilmiştir. Yayınlanan 676 sayılı kararnamede, tutuklu ve hükümlü ile avukatların görüşmeleri sesli, görüntülü kayıt altına alınmaya başlanmış, davalara girecek avukat sayısı üçe indirilmiş, örgütlü suçlarda kendisine karşı soruşturma açılan avukata ise avukatlık yasağı konulmuştur. Devletler, ne kadar zorlu süreçlerden geçerlerse geçsinler, avukatların her tür durumda korunması öncelikli olmalıdır. Avukatların görevlerini yaparken tehlike altında olması, adil yargılamanın da tehlike altında olması demektir. Fakat OHAL ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile mağdur duruma düşen yurttaşların, önem arz eden davalarını takip eden Özgürlükçü Hukukçular Platformu, KHK ile kapatılan Çağdaş Hukukçular Derneği, Ezilenlerin Hukuk Bürosu ve İnsan Hakları Derneği üyesi avukatların gözaltına alınması veya tutuklanması, gözaltı sürecinde suçlamalardan habersiz bir şekilde nezarette tutulması, Avukatlık Kanunu'ndaki avukatlara yönelik soruşturmaların bizzat cumhuriyet savcısı tarafından yapılması gerektiği esas kuralının yok sayılması, avukatların karşılaştığı onlarca engelden yalnızca bir kısmıdır. Hiçbir dönemde olmadığı şekilde, avukatlar müvekkillerinin suçlandığı iddialar ile suçlanmaktadır.”