82 yıl önce Sason’da yaşananları aktaran Hacı Mehmet Reşit Ak, 7 yıl kadar süren çatışmaların ardından yüzlerce kişinin öldüğünü ve sonrasında batı illerine sürgün edildiklerini söyledi. 13 Şubat 1895 doğumlu olduğunu ifade eden Reşit Ak, şimdiye kadar 3 evlilik yaptığını belirtirken, aile nüfusunun 600'ü geçtiğini, torunlarının torunlarını gördüğünü dile getirdi. Cumhuriyetin ilk yıllarında çok sayıda vergi olduğunu, bu dönemde köye vergi toplamaya gelen ekibin içerisindeki yüzbaşının köylü kadına ahlaksızca yaklaştığını söyleyen Ak, şöyle konuştu; “İnsan, hayvan, arazi ve ev vergileri vardı. Bu vergiler yılda bir defaydı. Burada 2-3 ayda bir vergi almaya başladılar. Günün birinde vergi almaya geldiklerinde 15-20 kadar asker ile beraber yüzbaşı, kaymakam ve müftü köyümüze geldi. Askerin büyük çoğunluğu köyün girişinde kaldı. İçlerinden 4 asker, yüzbaşı, kaymakam ve müftü vergi almak için köye girdiler. Atalarımız, ‘yapan zalim, çeken mümin’ derlerdi. Yüzbaşı köylüden birinin gelinine gidip teklif ediyor. Kadına teklif eder etmez kadın hemen kocasına ‘bu kumandan benden vazgeçmiyor’ diye bağırır. Ondan sonra yüzbaşı hemen ata binerek kaçıyor. Köylüler iki yerden ateş açtılar ama vuramadılar, kurtuldu. Zavallı kaymakam, müftü ve tahsildar öldürüldü. O bölgedeki askerler akşamın erken çökmesiyle öldürülemedi. Hemen askeri kamuflajlarını atıp kaçmışlardı. Allah’a şükür askerler öldürülmedi. Bu olaydan sonra uzun yıllar süren çatışmaların ardından devlet bizi bastırdı.”
‘DEVLETLE 7 BUÇUK SENE KARŞI KARŞIYA KALDIK’
Namusları için devlet ile 7 buçuk yıl geceli gündüzlü çatışmak zorunda kaldıklarını belirten Ak, “Devletle 7 buçuk sene hal kızağında karşı karşıya kaldık. Nasıl açlıktan ve soğuktan ölmüyorduk, anlamıyorum. Eskiden yağan karda evler ve ağaçlar görünmezdi, her yer dümdüz olurdu. O karın altında aylarca kalırdık. Evlerimiz ateşe verilmiş sadece üzerimizdeki elbiselerleydik. Evler ateşe verildiğinde bir çay kaşığı bile kurtaramadık, sadece canımızı kurtarabildik. Devletle karşı karşıyayken bir mağarada gizlenirdik. O mağarayı tesadüfen bulduk. Göğüs üzeri bir metre gittikten sonra içerisi tünel genişliği bir oda kadar yüksekliği vardı. Oranın üzerinde 50-100 metrelik dağ vardı. Tünellin sonunu bulmak için birkaç genç mum yaktılar. 3 mum bitti dibini bulamadılar. Yerini biliyorduk ama şimdi bulamıyoruz. 50 defa çıktım, yerinde aradım ama bulamadım” diye konuştu. Çatışmalar esnasında askerin veya milislerinin ellerine geçenlerin öldürüldüğünü söyleyen Ak, “7 buçuk sene açlıktan kaçıyorduk, dağlardaydık. Askerin eline geçseydik öldürüyorduk. Askerin eline geçmeden kendimizi kurtarabilseydik iyiydi. Askerle geceli gündüzlü çatışma vardı. Buradan Bitlis Mutki ilçesine kadar karşı çıktılar. Halk hepsi destek vermişti. Şeyh Said kıyamıyla beraber diğer halk da destek verdi. Neler gördük, neler görmedik. İnsan ölmedikçe neler görüyor. Hey eski insanlık. O zaman Kozluk yoktu, Sason’a bağlıydık. Çatışmalarda sürülerce asker ve millet öldü.” şeklinde konuştu.
‘TÜRKİYE’NİN HER YERİNDE ÇOCUKLARIM VAR’
Asker ve milislerin kendilerini gördükleri yerde ‘aferin’ için kafa kestiğini söyleyen Ak, sözlerinin devamında şunları söyledi; “Bir sürü milletin canına malına sebep olan o komutan sonunda askerleri tarafından öldürüldü. Ama bir sürü zorluğa sebep oldu... Derenin dibinde bir değirmen vardı. Günün birinde benim gibi ihtiyar biri zavallı iniyor oraya, değirmenin etrafına saçılan unu topluyor. Bir avuç un topluyor, bir şey olmadığından elbisesinin içine koyuyor. Gelirken orada asker ile milislere rastlıyor. Bir 'aferin' için orada tutup kafasını kestiler. O komutan nefsi uğruna ne canlar yaktı. Yiyecek bir şey bulamıyorduk. Milletin arasına da çıkamazdık. Bizi kim görse kafamızı bir 'aferin' için keser, komutana gördürürdü. Kışın yiyecek bir şey bulamayınca, yosun arar bulur, yerdik. Bahara çıktık mı yapraklarla keyif ederdik. Günün birinde asker geldi. Biz mağaraya girdik. Bizi bulamadılar. Üzerlerindeki malzemeleri bizim oraya dökmüşlerdi. Nohut, fasulye, bulgur ve ekmeği bir yere atmışlardı, onları toplayıp yedik.” Bölge halkının Anadolu’nun 22 iline sürgün edildiklerini ifade eden Ak, “Bu olaylardan sonra 15 sene sürgünde kaldık. Ben Afyon Dinar'daydım. Türkçeyi orada öğrendim. Oraya varır varmaz bir çocuk sabahleyin gelirdi, defter kitabımı alır beni okula götürürdü. Öğleyin eve öğleden sonra yine okula götürürdü. Türkçeyi öğreninceye kadar böyle devam etti. Bizim zamanda askerlik 4 seneydi, ama sürgün olduğumuz için bize kısaydı, 2 sene askerlik yaptım. Benim 17 erkek çocuğum var, kızlarım da var. Nüfusum çok fazla, 500-600’ü geçer. Çocuklarım Muş’ta, Silvan’da, Hasankeyf’te, Beşiri’de, Batman’da 15'in üzerinde evim var. Yanımda ise 30 aile var. Manisa, Elmalı, İstanbul’da 20-30 aile, Antalya’da, Kars’ta ne bileyim Türkiye’nin her yerinde çocuklarım var.” dedi.