Menü

Batman Medya Gazetesi

Geri Dön

Tuğba İZGİ / BiZE DAiR:
YAZIKLAR OLSUN ÇOCUKLAR KERE

17 Ocak 2017, 20:52

Ah çocuklar !
Ne de çok haklı yönleriniz var. Ne de çok masumsunuz. Yaşanılmamış çocukluğun ağırlığı çökertiyor tüm o temiz duygularınızı. Boyunuzu aşacak ağır duygulara maruz kalıyorsunuzdur sık sık. Doyamadığınız salıncağın sevinci kursağınızda kalıyor. Yorulsanız bile koşuşturmaktan bıkmadığınız oyunların o hazzını sıklıkla yaşamak istiyorsunuz çoğu zaman. Haklıydınız aslında sıklıkla yaşama konusunda. Çünkü henüz keşfedilmemiş bir düşünürümüz F.D derki 'hayat yavaş yaşamak için çok hızlı'. Uzaktan isabet edilmiş terliğin acısı tatlıya bağlanıyor, alışıyorsunuz. Bir süreliğine tozpembe gözlüklerinizin ardındaki hayatın lay lay lom oluşunu seviyorsunuz. Sadece kısa bir süreliğine. Zaten oda kursağınızda kalıyor her seferinde. Ve bunlardan en az birini bile yaşamış bir çocuğa Şanslı gözüyle bakabiliyorum. Misal düşünsenize doğar doğmaz terk edilen çocukları? Tüm hayatları boyunca ne anne sevgisi tatmışlardır, ne de annelerini tanımışlardır. O hazdan, mutluluktan, sevgiden yoksun kalmışlardır. Tüm hayatları boyunca tamamlanamayacak çocuklardır bunlar. Peki ya 7-8 yaşlarına gelip, ekmek parası adına ellerin tutamadığı tartı ile iş yapan masumlar? Mendil, gül, sakız satan yavrucaklar? Sanıyorsunuz ki hepsi yokluktan değil mi? Evet bende öyle sanmıştım çoğu zaman. Üniversiteye ilerleyen sokakta her sabah 7-7.30 arası küçük bir karton parçası ile yerini belirleyip tartıcılık yapan çocuğu görürüz muhakkak her o sokaktan geçtiğimizde. Mekanı bellidir ufaklığın. Oralardadır her zaman. Çoğumuz kahvaltı ısmarlamışızdır, tartmadan para vermişizdir, belki de ısınması için bir hırka.. İlla ki yapmışızdır çapımızda bir şeyler. Ama eminim ki o çocuğun babasının karşı kahvede okeye dördüncüyü aradığını öğrenseydiniz, çocuğa bir şeyler vermek yerine gider o babanın suratına tükürür yolunuza devam ederdiniz değil mi? Hadi canım yok artık dediğinizi duyar gibiyim. Üzgünüm ama öyle. Eşiniz ile aranızda ki bağ güçlensin diye çocuk istediniz. Erkek oğlum olsun da millet imrensin gibi saçma sapan düşüncelerle hareket ederek çocuk istediniz.'Evlilikte çocuk meyvedir doğur bir tane ' diyen yaşlı teyzelere uyup çocuk istediniz. Günlük sadece 1 ekmek alacak paranız varken bile çocuk istediniz. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Doğurduğunuz  çocuklarınızın ne istediğini bilemediniz. Gece ağlamalarından rahatsız olmaya başladınız. Güya çocukla uğraşmaktan kendinize bakamadınız diye eşinizin hatasını çocuğunuza yüklediniz. Sütünüz yetmeyince alınan mamanın masrafını babaya, sorumluluğunu çocuğa yüklediniz. Pirimanın rahatlığından kurtulan poponun, ilk çişinin cezasını şaplatarak enseye vurdunuz. Sinirlenince durduk yere sinirinizi onlardan çıkardınız. Anne diye seslenip sevgi bekleyen çocuğun eline telefon sıkıştırdınız. Parklarda beraber oynayıp, arkadaşlık bağını da kurmak yerine evde oturtup televizyon izlettiniz. Misafirlikte rahatınızı bozmamak adına ev sahibinin çocuğuyla sokağa yolladınız. Talihsiz bir olay ile karşı karşıya kaldığınız vakit uyardınız 'yabancılardan uzak durun diye' iyi de rahatınız adına yabancıya teslim eden siz değil miydiniz? Yeri geldi her istediğine evet dediniz, ipin ucunu kaçırınca şiddete başvurdunuz, şiddeti uyguladıklarında ise karşı çıktınız. Ama aslında bunu  da siz aşılamıştınız. Kitap okuma alışkanlığı edindirmek yerine sosyal medya alışkanlığını edindirdiniz. Kısacası çocuklarınızı, çocuklarımızı kirli oyunlarınıza alet ettiniz. Kiminiz çocukları kumlarda oynatmak yerine sokakta taşlardan sıcak bir yuva yapmaya yolladınız. Evde uyuyup dinlenmesi yerine, sabahın ve insanlığın görülmeyecek en kör vaktinde karton toplamaya yolladınız. Sakızın tadını bile bilmeden sakızı satmayı öğrettiniz. Saklambaç oynamaları yerine, çalıp saklanmayı öğretti sizin sayenizde sokaklar. Hiçbir zaman anne-baba-cocuk ilişkisinin çizgisini belirleyemediniz. Ya yüreğinizin güzelliğinden ya da vicdanınızın körelmesinden daima o çizgiyi ya bozdunuz ya da aştınız. Sorumluluklarınız aslında dillendirdiklerinizden bile daha fazlaydı. Ama siz o sorumluluğu prima, mama, kıyafet, emzik vs vs gibi olması gerekenlerle sınırlandırdınız. Asıl olması gereken; bir çizgiydi ve iyi bir öğretmenlik. Kaçınız çocuklarınıza asla başkasının elinden yemek yememeyi öğrettiniz? Çok sıradan bir cümle gibi görünüyor ordan bakınca haklısınız. Ancak anlam içerine bakınca pekte öyle durmuyor. Bu aslında o çocuğun güven duygusunun temelidir farkında mısınız? Kabul edin çoğunuz basit davrandınız çocuklarınıza. Ne iyi bir ebeveyn olmayı başarabildiniz ne de iyi bir öğretmen. Çocuk düşünüyorsanız bir çizgi ve iyi bir öğretmenlik şart. Hatta şart oğlu şart.  Yapamazsanız kaybedeceğiniz sadece bir evlat olmaz, birden çok evlat olur. Nasıl mı? Örneğe  şu sübyancılarla başlamak istiyorum. Bir sübyancı düşünün 30-35 yaşlarında. Sübyancının dokunduğu birden fazla çocuk düşünün, bu çocuk sayısını aile fertlerine çarpın meblağ yükselir değil mi? Meblağının yükselişi eşittir acı, nefret, kin, unutulmayan ve iz bırakan yaralara. Unutmayın ki 30-35 yaşındaki adam dünyaya direk böyle gelmemiştir. Bir çocukluk dönemi geçirmiştir iyi veyahut kötü. Şimdi soruyorum soru mu; iyi yetiştirilmemiş bir çocuğun kaybı sadece kendisi midir yoksa beraberinde 'bir çocuğun aile fertlerine çarpımı mıdır? Düşüyor jeton yavaştan hissedebiliyorum. Bu sadece bu zamanlarda gündemden düşmeyen örneklerden bir tanesiydi, devamı daha can yakıcıdır elbette ki. O yüzden bir çocuk dünyaya getirme niyetindeyseniz düşünün, derleyin toplayın öyle karar verin. Bunca ayrıntıyı düşünmek belki size zaman kaybıdır ama bırakın kayıp olan zaman olsun evlat olmasın. Birde iyi yetiştirilmemiş birçok çocuğun dönen şansı vardır. Onlar işte favorimdir. Gen meselesine bağlamak istemiyorum aslında olayı. Güçlülük kavramı daha cezbedici. Birçok şeyden yoksundurlar belki, belki de en önemlisi, sevgiden. Çizgi belirlemeyi bırak çizgileri bile olmamıştır hiçbir zaman. Şans, irade, güç köşeyi dönmelerine sebebiyettir. İşte bu yüzden
En çok güçlü insanlar dikkatimi çekmiştir. En çok onlara imrenmişimdir ve yine en çok onları anlamaya çalışmışımdır. Farklı olur güçlülük kavramını benimseyen insanlar. Bakış acıları da kendileri gibi güçlüdür muhakkak. Her olaya farklı farklı duygularla, farklı karakterlere bürünerek sonuca yaklaşıp en doğru yerden tutunurlar. Bir nevi tecrübe sahibi insanlardır. Her duygunun en zirvesini de en dibini de yaşamışlıkları vardır. Güçlülük kavramını öyle kolay kolay benimsememişlerdir elbet. Az yaşamışlardır belki ama çok yaşanmışlıkları vardır. Yaşanılmasını istemedikleri yaşantılardır bunlar. Küçük bir çocuğun hareket eden bir pikabın arkasına asılıp, kendini adeta lunaparktaki gondola binmiş hissiyatına kapılıp o sevinci, o hazzı yaşadıktan sonra o küçücük terleyen ellerini bırakmak zorunda olduğunun üzüntüsünü yaşaması gibi değildir. Veyahut parkta oyun oynarken koşuşturan bir çocuğun küçük bir taşa takılıp yere düşerek dizini kanatıp hüngür hüngür ağlayan o çocuğun üzüntüsü gibi de değildir. Dedim ya güçlülük kavramını öyle kolay kolay benimsememişlerdir diye. Ağır yaşantıları vardır ama hepte yüzde kaybolmayan bir tebessüm. Kafa tutuşları hayata değil aslında. Nihayetinde yaşamayı severler. Yaşanılmasını istemedikleri yaşantıların temel sebebi olan insanlaradır kafa tutuşları. İşte bu yüzden insanlığı çok önceden beri var olan bir sorun olarak görürler. Çizgileri olmamıştır belki ama onlar çizgilerini çizmeyi başarmış insanlardır.

 

Tuğba İZGİ / BiZE DAiR Tüm Yazıları

© 2024 - Batman Medya Gazetesi

Normal Siteye Dön

,