Açıklamada, şöyle denildi; “Gözaltında zorla kaybetme eylemleri siyasal iktidardan sivil topluma tüm Türkiye’nin utancıdır. 25 Ağustos 2018 günü İstanbul Galatasaray’da 700. Hafta oturma eylemi öncesi kayıp yakınlarına yönelik kolluk güçleri tarafından yapılan müdahale bu utancı daha da derinleştirmiş ve vicdanları yaralamıştır. Dün 23 yıldır, gücü ve sağlığı elverdikçe yaz kış demeden, Cumartesi günleri adalet ve vicdan talebiyle gözaltında zorla kaybedilenlerin akıbetini sormak üzere Galatasaray’da oturma eylemi yapan 82 yaşında bir anne, bir kayıp yakını, beraberindeki 27 kişi ile birlikte gözaltına alındı. Utanç içindeyiz, zira iki koluna girip sürükleyerek Emine Ocak anneyi gözaltına almaya çalışanlar, parçası olduğumuz insanlık ailesinin bin bir zorlukla üretmiş olduğu değerleri ayaklar altına aldılar. Şaşkınız, zira Emine Ocak’ı gözaltına alanlar ile bizleri yurttaş olarak birbirine bağlayan değerler aynı değerlerler mi?
‘699 KEZ SINADIK BU GERÇEKLİĞİ’
Onların değerleri kalıcı OHAL rejiminin baskıcı uygulamaları, bizim ise insan onuruna dayalı özgürlük, eşitlik, adalet ve barış değerleridir. Kayıp yakınlarının pek çoğu, Emine Ocak kadar şanslı değillerdi. Emine anne, hiç olmaz ise çocuğunun cenazesine ulaştı, inanç ve geleneklerine uygun bir biçimde toprağa vererek yasını olabildiğince yaşamaya çalıştı. Kayıp yakınlarının onlarcası bu denli insani/kültürel temel bir haktan dahi yoksunlar. Ne oldu şimdi, dün Galatasaray’da kimyasal gaz, plastik mermi, aşırı ve orantısız güç kullanarak, genç yaşlı demeden onlarca kişiyi gözaltına alıp insanların ‘Gözaltında zorla kaybetme eylemi insanlığa karşı suçtur!’, ‘Kayıplarımızı bulun, failleri cezalandırın!’, ‘Birleşmiş Milletler Kayıplar Sözleşmesi çekincesiz biçimde derhal imzalanmalı ve uygulanmalıdır!’ demelerini engelleyince otoritenizi mi tesis etmiş oldunuz? Ya da hakikatin üzerini mi örtmüş oldunuz? Yıllarca bu barışçıl eyleme kolluk güçleri müdahale etmediği takdirde hiçbir sorunun yaşanmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Hem de üç beş kere değil, 699 kez sınadık bu gerçekliği.”