Bakan Soylu’nun yaptığı açıklamaların kabul edilemez olduğu belirtilen açıklamada, şöyle denildi; “Soylu, İçişleri Bakanı olduğunu bilerek ve Bakanlığın gücünü arkasına alarak istediği herkesi tehdit edebileceğini ve hedef gösterebileceğini zannediyor. Üstelik kabul edilemez nitelikteki açıklamalarını da cüretkârca savunabilmektedir. Süleyman Soylu’nun bu tutumu bugüne kadar partisi ve hükümeti tarafından eleştirilmeyerek sahiplenilmiştir. Dolayısıyla Süleyman Soylu şahsında bir hükümet politikası ile karşı karşıya olduğumuzu düşünmekteyiz.
14 Haziran 2018 günü Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde AKP Milletvekili İbrahim Halil Yıldız ve akrabalarının esnaf ziyareti sırasında başlayan kavganın silahlı çatışmaya dönüşmesi sonrası yaptığı açıklamalar ile kişi ve kurumları hedef göstermiştir. Yaşananların ortaya çıkarılması için olay yerinde inceleme yapmak isteyen Diyarbakır Barosu, Diyarbakır Ticaret Odası, İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Tabip Odası gibi STK’ları hedef göstermiş ve terör örgütleri ile bağlantılı olduklarını iddia etmiştir. Halen tutuklu bulunan ve hakkında hüküm verilmemiş olan HDP eski Eş Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın terörist olduğunu ileri sürmüş, HDP’nin baraj altında bırakılması için “Şunu bilesiniz ki HDP'ye taşıdığınız oyların bu dünyada da öteki dünyada da bu masum millet tarafından hesabı sorulacaktır” şeklindeki sözleri ile CHP’lilere tehditkar ifadelerde bulunmuştur. Seçimden sonra Ağrı’nın Doğubeyazıt ilçesi Yangınyurt köyünde M.B. isimli kişinin kimliği belirsiz kişiler tarafından infaz edilmesi üzerine HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı arayarak tehdit etmiştir. Bu olay Türkiye siyasi tarihinde ilk defa yaşanmaktadır. CHP’lilerin şehit cenazelerine katılmasını engelleme talimatı verip hızını alamayarak CHP’lileri de tehdit etmiştir. Türkiye’de bir İçişleri Bakanı bir suç örgütü lideri gibi sürekli konuşup tehditler yapıp suç işliyorsa ve bu kişiye karşı yapılan suç duyuruları sonuç vermiyorsa bu ülkede hiç kimsenin can ve mal güvenliği ile hukuk güvenliği hakkı kalmamıştır. Türkiye’de, savcılıklar doğrudan doğruya bu tip kişilerin koruyucusu durumuna gelmişse orada adaletten bahsetmek mümkün değildir. Cumhurbaşkanının halen bu konuda bir açıklama yapmayarak olaya seyirci kalması durumu daha da vahim hale getirmektedir.”